2011 ilkbahar-yaz sezonu defileler zincirinin son halkası ‘modanin başkenti’ Paris’te unvanına layık bir moda haftasıyla gerçekleştirildi. Şehrin değişik bölgelerindeki müze ve tarihi binalarda sunulan defileler, davetlilerin Paris’i keşfetmelerini de sağladı. İstanbul’daki etkinliklerde de bu yöntemin geliştirilmesi gerekiyor kanımca.
Karl Lagerfeld imzalı defile için seçilen mekan Grand Palais müzesinin birkaç yıl önce onarılan veranda bölümü oldu. Fransız yönetmen Alain Resnais’nin “L’Année Dernierre a Marienbad- Marienbard’ta Geçen Sene” filminden esinlenerek tasarlanan Chanel defilesi, Versailles Sarayı’nın bahçelerini anımsatan bir dekor ve sembolik orkestra eşliğinde sunuldu. Gabrielle Chanel’in köstüm tasarımcılığını yaptığı filme atfen Lagerfeld’in 2011 sezonu defilesi için, otrüş, cennet kuşu gibi tüylerden tasarlanmış giysilere ağırlık vermiş olduğu gözlendi.
Pastel renkler önde
Pastel renklerin ağırlıkta olduğu koleksiyonda geleneksel ‘tweed’ kumaşı yerine baskılı ‘tweed’lerin kullanıldığı ilginç bir gelişme olarak kaydedildi. ‘Tweed’ kumaş 1920’li yıllardan beri markanın sembolü olarak kış-yaz tüm koleksiyonlarda kullanılıyor.
2011 yaz sezonu defilelerinin süper model adayı ise vücudundaki dövmelerle dikkati çeken Danimarkalı manken Freja Beha oldu. New York, Londra ve Milano defilelerinde de podyuma çıkan genç manken Karl Lagerfeld tarafından “21.yüzyılın Chanel’i” olarak lanse edildi. Moda arenasındaki varlığının 40’ıncı yılını kutlayan Kenzo ise, defile mekanı Paris’in sembol binalarından Cirque d’Hiver’i (Kış Sirki) tercih etti. Japonizm akımının Avrupa’yı etkilediği 1970’li yıllarda Paris’e yerleşerek moda dünyasına atılan Kenzo Takade birkaç yıl önce markasını LWMH grubuna satarak çekilmişti. Markanın tasarımcısı Antonio Maras, 2011 koleksiyonunun ardından retrospektif bir defile sunarak markanın 40. yılını kutlamış oldu. Kenzo’nun kodlarını taşıyan kıyafetlerin üst üste giydirilerek ‘Rus Bebekleri’ne dönüştürülerek sunulan defile basın tarafından ilgi ile izlendi.
Minimalizm canlanıyor
İngiliz tasarımcı Hannah Mac Gibbon imzalı Chloe defilesinin sunumu ise şehrin en görkemli parklarından Jardin de Tuilieries’de gerçekleşti. Son yılların revaçtaki markalarından Chloe defilesindeki minimalist çizgi bu doğrultudaki tartışmalara ışık tutmuş oldu. Yıllardan beri tasarımcı olarak edindiğim tecrübe, minimalizm akımının 8-10 yılda bir canlandığını gösteriyor. Bu akımın hemen olmasa da birkaç sezon sonra gündeme geleceğini düşünüyorum. Chloe, modern çizgiler taşıyan, yalın ve pastel tonlardaki defilesi ile şovdan çok satımlı bir koleksiyon sundu. Son sezonların en çok satan ürünü olan elbiseye ağırlık verilmiş olduğu gözlenirken tül, şifon gibi hafif kumaşlardan tasarlanmış plise eteklerin 2011 yaz sezonunda revaçta olacağını öngörebiliyorum.
Alex Akimoğlu – Referans