En fazla istihdam sağlayan sanayi sektörü. Üç milyon insana iş kapısı. İrisiyle ufağıyla, tekstil ve hazır giyimde faaliyet gösteren şirketlerin bütünü ekonominin can damarlarını oluşturuyor.
Ne yazık ki, bu sektör son yıllarda ciddi şekilde zorlanmaya başladı. Bilhassa küçük ve orta boy işletmeler. Uzakdoğu rekabetinin de etkisiyle sıkıntı büyüyor. Şirketler, kendilerini yenileseler, katma değeri yüksek ürünlere yönelseler de bazı olumsuzluklar aşılamıyor. Rekabet gücü düşüyor. Bazı işyerleri kapanıyor, bazıları işçi çıkarıyor. Kimisi de çareyi yurtdışına taşınmakta buluyor.
Ana sorunlardan biri finansman. Bazı batık krediler, Uzakdoğu rekabetinin Türk şirketlerini olumsuz etkilemekte olduğu ve bu etkinin devam edeceği düşüncesi, bankaların bakışını değiştirmiş. Sektör, bankaların `geri durmakta fayda var` dediği alanlardan.
Geçenlerde konuştuğum hem üretici hem de ihracatçı olan bir tekstilci dert yanıyor: `Bankalar sessiz sedasız bizi riskli sektör kategorisine soktu. Önce yabancı bankalar yaptı bunu. Peşinden bizimkiler. Şu anda pek çok şirketin kredi talebi geri çevriliyor.` Bilhassa Anadolu `da, yeni kredi sayısı hızla düştüğü gibi eskileri de bir an evvel tahsil etme telaşı göze çarpıyor.
Dünyada görülmedik bir para bolluğu yaşanıyor, memleketimize de bu paradan bol miktarda giriş söz konusu; ama tekstilciye yansıyan taraf, olumsuzluklar.
Son birkaç senedir bankacılık sektörünün açtığı kredilerin sektörel dağılımına bakıyorum. Maalesef tekstil ve tekstil ürünlerindeki manzara, giderek azalan bir grafik çiziyor. Merkez Bankası `nın banka bildirimlerinden elde ettiği verilere göre , tekstil sanayiinin kullandığı nakdi kredilerin toplam içindeki payı 2002 yılında yüzde 12,6, 2003 yılında 13,0 iken, 2007 Ocak ayına gelindiğinde oran yüzde 5,5`e kadar gerilemiş. Mart ayındaki rakamsa yüzde 5,3. Düşüş devam ediyor.
Peki, tekstile gitmeyen krediler nereye gidiyor dersiniz? Daha çok bireysel kredilere. Kredilerden aslan payını bireysel olanlar alıyor. 2002`de yüzde 12,6 olan oran , 2007 Mart ayı itibarıyla yüzde 21`e ulaşmış.
Bununla birlikte, en son olan mart verilerine göre, tasfiye olunacak krediler içinde tekstil ve tekstil ürünleri sektörünün payı hayli yüksek: Yüzde 24,1. Bu rakam sıkıntının göstergesi. Bireyselin payı ise yüzde 10,6.
Yaptığı üretim ve ihracata, sağladığı istihdama baktığımızda tekstil ve hazır giyim sektörünün daha çok kendi yağıyla kavrulmaya çalıştığını görüyoruz. İhracata çalışan bir sektör, kredilerden ağırlığınca istifade edemiyor. Bu, bir yönüyle avantaj da sayılabilir; ama kritik bir süreçten geçen sektörün dünya ile rekabeti, kendini yenilemesi ve büyümesini sürdürebilmesi için finansman hayati önem arz ediyor.
Burada bankacılık sektörünün haklı olduğu konuları da göz ardı etmemek gerekiyor. Sektörde kar oranlarının azaldığı, zarar eden şirket sayısının çoğaldığı, dolayısıyla risklerin arttığı bir gerçek. Devam eden düşük kur ve Uzakdoğu rekabeti işleri zorlaştırdı. Bazı ünlü markalar bile Uzakdoğu `da üretim yaptırıp iç piyasaya sürüyor.
2008 Ocak ayında, bankacılıkta `Basel II ` kriterleri devreye girdiğinde tekstilcilerin işi biraz daha zorlaşacak. Çünkü KOBİ `lerin büyük bölümü söz konusu standartlardan çok uzak. O gün gelip çatmadan acil çözümler üretmek gerekiyor.
Unutmamalıdır ki, Türkiye `nin tekstil sektörüne daha uzun süre ihtiyacı olacak. Bunca işsiz varken, istihdamı yoğun sektörleri gözden çıkarmak mümkün değil.
Kadir Dikbaş