Bugün başlayan yazı dizisinde bazı reel sektör gruplarının aktüel durumlarına ışık tutacağız. Milyarlarca dolarlık bir büyüklüğe sahip, milyonlarca insanı istihdam eden, Türkiye’nin ihracatında çok önemli bir rol oynayan dört sektöre bir anlamda check-up yapacağız. Yazı dizisinin ilk gününde istihdamın ağırlıklı olduğu, ihracatta hala lokomotif görevi gören ve son günlerde oldukça yoğun sorunlar yaşayan tekstil sektöründen başlayacak, ardından sırasıyla hazırgiyim ve konfeksiyon, deri, halı sektörlerini mercek altına alacağız.
Tekstil Türkiye’nin en eski sektörlerinden birisidir. 1830’lardan bu yana ülkede sanayi anlamında var olan bu sektör günümüzdeki mevcut kapasitesiyle Avrupa’nın birinci, dünyanın ise üçüncü büyük kapasitesine sahip. 1985’te gelişmeye başlayan 1995’ten sonra yatırım atağını kalkan tekstil özellikle pamuk ipliği, denim, dokuma, ev tekstili ve örme sanayi dallarında söz sahibi. 2007’de zor günler yaşayan tekstilin 2008’de sorunları hayli arttı. Sektörde iflaslarla, üretim durdurmalarıyla ve dış ülkelere fabrika satışlarıyla ciddi kapasite kayıpları yaşanmaya başladı.
1998’den 2007’ye kadar geçen 10 yıllık süreçte genel ihracatımızın yüzde 16,5’lik artış seyriyle kıyaslandığında tekstil ihracatındaki artış bu düzeyin gerisinde kaldı ve yüzde 11 olarak gerçekleşti. 1998’de ihracat yüzde 2,5 düşerken en yüksek artış ivmesi yüzde 24,7 ile 2004’te yakalandı. Ancak sonraki yıllarda artış hızı gerileyerek sürdü. 2007’de 6.4 milyar dolarlık ihracat yapan sektör 2006’ye göre yüzde 14,19’luk artış gösterdi. 2007’nin ilk 3 ayında yüzde 21,2 olan ihracat artışı sonraki üçer aylık dönemlerde düşme eğilimine girdi. Tekstilin 2007’de genel ihracattan aldığı pay yüzde 7’dir. Ağırlıklı olarak sermaye yoğun yatırımların oluşturduğu bu sektör 6.4 milyar dolarlık ihracat performansına rağmen bir ihracatçı konumunu kaybetmektedir. Bu tespitin en önemli nedeni 2007’de 8.3 milyar dolarlık tekstil ürünü ithal edilmesidir. İşte bu tablo 2008’de zor günler yaşamasının ana nedeni olarak karşımızda durmaktadır.
İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İTKİB) Genel Sekreterliği’nin 50 kalem ihraç ürünü üzerinde fiyat ortalamalarına göre yaptığı çalışmaya göre, fiyatların 2006 yılına kıyasla 2007’de yüzde 13 oranında artmıştır. İhracatın genel toplamda, miktarda ve ülke grupları olarak artmasında birim fiyatlardaki yüzde 13’lük artışın elbette rolü büyük. Bu noktada “Madem artış var şikayetler neden” sorusunun gündeme gelmesi oldukça makul. Ne var ki, artış konusunda yanıltıcı üç faktör dikkat çekiyor. Birincisi, doların sürekli değer kaybeden seyri. İkincisi euro ile gerçekleştirilen ihracatın dolar birimi üzerinde açıklanıyor olması. İhracatın yüzde 55’nin euro pazarına yapılması dolar/euro çapraz kurunun 2006 yılında ortalama 125.76’larda olması, 2007 yılında ise bu ortalamanın 136.67 gerçekleşmesi ve bir önceki yıla göre yüzde 11’lik bir yanıltıcı faktör yaratmasıdır.
Yüzde 55 Avrupa Birliği payı yanıltıcı faktörle hesaplandığında (55 x 11= 6,05) gerçekte yüzde 14,5 görülen artışın yüzde 6,05 oranında daha az gerçekleştiğini açıkça gösteriyor ki, bu durumda gerçek artış yüzde 8,45’tir ve fiyat artışlarının altındadır.
Üçüncü faktör ise devamlı artan girdi maliyetleridir. Tekstil sektörü bu durumda düşen kurlar, dolar/euro parite farkı ve artan girdi maliyetlerinin çapraz ateşi altında kalıyor.
Tekstilde 8.2 milyar dolarlık ithalat
İlk bakışta Türkiye bir tekstil ihracatçısı ülke denilebilir. Ancak ithalat rakamlarının detaylarına inildiğinde bu kanının çok yanlış olduğu gerçeği yüzümüze tokat gibi çarpar. Türk tekstil ihracatının 2007 yılında 6.4 milyar olduğunu ancak tekstil ithalatının 8 milyar 233 milyon dolar olduğunu bilirsek bu kanının yanlış olduğu tüm çarpıcılığı ile ortaya çıkar. Üstelik 2005 yılında 750 milyon dolar, 2006 yılında 1.036 milyar, 2007 yılında ise 1.518 milyar dolara ulaşan konfeksiyon ihracatı bu rakama dahil değildir. 1985 yılından bu yana yaklaşık 80 milyar dolarlık yatırım yapan bu sektör 2005 yılına kadar ihracatçı kimliğini korumuştur. 2005 yılında ihracatı 5.5 milyar dolar, ithalatı 6 milyar dolar, 2006 yılında ise ihracatı 5.6 milyar dolar ithalatı 6.4 milyar dolardır. Görüldüğü gibi son 3 yılda giderek artan ithalat ihracat rakamlarının önüne geçmiş ve bugün bu sektörü bir açmaz içerisine sokmuştur. Sanırım ithalat rakamlarının çarpıcılığı şu an sektörün yüzde 50’sinin neden çalışamaz durumda olduğunu çok net bir şekilde anlatıyor. Düşük kurların cazip kıldığı ithalat ve ithalatın önünde bariyerler olmaması Türkiye’yi bir tekstil ithalatçısı ülke konumuna getirmiş ve bir çok fabrikanın kapatılmasına veya ülkeden kaçmasına neden olmuştur. Öyle ki bir çok iplik ve kumaş üreticisi fabrika kendi üretimlerini durdurmuş olmalarının yanı sıra üretim yaptıkları kalemleri ithal ederek varlıklarını sürdürür hale gelmişlerdir. Birçok fabrika Hindistan ve Mısır’a ya taşınmış ya da makinelerini satmış durumdadırlar. Özellikle pamuk ipliği fabrikalarında görülen bu tip hareketler bir çok bölgede işsizliğin artmasına da neden olmuşlardır. Yetkililerin ifadelerine göre son 2 yıl içerisinde 1 milyon adet iğ karşılığı kapasite ülkeyi bu sebeplerle terk etmiş ve Türk iplik sanayi büyük bir kapasite kaybına uğramış durumdadır. Temel hammaddeler olarak bakıldığında 2007 yılı içerisinde yapılan ithalatın yüzde 58’i elyaf, yüzde 29’u iplik ve yüzde 13’ü dokuma kumaştır. Oysa bu ithal kalemlerinin nerde ise tamamı Türkiye de üretilebilmektedir. Yapılan yüksek ithalat Türkiye’nin üretim kapasitesini aynı oranda düşürmüş ve bugün yaşanan hoş olmayan tablonun ana nedeni olmuştur.
Türkiye pamukta yedinciliğe geriledi
Diğer taraftan dünyanın büyük pamuk üreticileri içerisinde uzun yıllar beşinci büyük rekolteye sahip olan Türkiye bugün düşen rekoltesiyle dünya yedinciliğine gerilemiş durumdadır. Yapılan ithalat kalemleri içerisinde 2 milyar 830 milyon dolarlık pamuk ithal eden Türkiye ABD‘li ve Yunanlı pamuk tüccarlarını zengin etmiştir. Pamuk tarımı en yüksek kapasitesine 2005 yılında ulaşmış ve 950 bin ton rekolte elde etmiştir. Bu miktar 1 milyon 800 bin ton pamuk tüketim kapasitesine sahip olan Türkiye iplik fabrikalarını besleyemez bir kapasitedir ve ithalat kaçınılmaz olmuştur. Yanlış tarım politikaları sonucu sonraki yıllarda rekolte 800 bin tona, 750 bin tona düşerken ithalat ta 800 bin tona ulaşmıştır. 2008 yılında pamuk rekoltesinin 650 bin tona gerilemesi beklenmektedir ki bu rekolte iplik fabrikalarının tam kapasitede çalışmaları halinde 1 milyon tonun üzerinde pamuk ithali anlamındadır. Ancak ithal edilen iplik, kumaş ve konfeksiyon ürünlerinin bu seyirde artması halinde iplik fabrikalarının tam kapasitelerde çalışmaları mümkün değildir. Pamuktan sonra en çok ithal edilen tekstil hammaddesi 1 milyar 879 milyon dolarlık ithalatıyla sentetik ve suni devamsız liflerdir. Üçüncü büyük ithal kalemi 1 milyar 576 milyon dolarlık meblağı ile dokumaya elverişli bitkisel lifler, kağıt ipeği ve dokumaları olmuştur. Toplam 11 kategoride toplanan tekstil hammaddeleri ithalatı böylece 8 milyar 239 milyon dolara ulaşarak Türk tekstil sanayinin durmasına neden olmuştur.
Tekstil sektörü hazır giyim ve konfeksiyon sanayinin ihtiyaçlarını karşılayan bir sektördür. İthalat bu sektörü vururken konfeksiyon sektörüne de hayat vermektedir. İthal edilen ucuz hammaddelerle uluslararası pazarlarda rekabet gücü bulduklarını iddia eden hazır giyim ve konfeksiyon sanayicileri ile tekstil sanayicileri işte bu noktada ters düşmektedirler. Bu hayli önemli bir sorundur ve çözüm bulunması hayli zor bir durum yaratmaktadır.
İlk çeyrekte ithalat yüzde 22,1 arttı
Tekstil grubu ilk çeyrekte 1 milyar 856 milyon dolar ihracat gerçekleştirmiş. Bu artış 2007 yılı ilk çeyreğine göre yüzde 22,1 gibi hayli yüksek bir artıştır. Geçen yılki genel artış olan yüzde 17,5’luk artışa göre de yüksek olan bu artış dönemsel olarak görülebilir. Yüzde 50,1 oranındaki AB pazarı etkisiyle dolar/euro yanıltmaları da ihracatı artmış gösteriyor. Evet bir artış söz konusu ama ihracatın dolarla açıklanması nedeniyle 2007 ilk çeyreği ile 2008 yılı ilk çeyreği arasında yüzde 14,27’lik bir parite yanıltıcı faktörü var. Bunun açıklamalara yansıması ihracatı yüzde 7,85 daha fazla gösteriyor. Ama yine de bir artış var. Bu artışa rağmen şikayetler had safhada. Bu şikayetlerin nedenlerini aşağıdaki bölümde detayları ile okuyacaksınız. 2008 yılı şubat ayında kapasite kullanım oranı yüzde 76’ya gerilemiş. Büyüme yüzde 4,5 olarak gerçekleşmiş. Bu sektöre verilen teşviklerde 2006 yılına göre bir artış var ve bu da sektörü hayli karmaşık ve durumunu izahta zorlanılan bir konuma getiriyor. Pazar konumlarında AB pazarı yine lider. Ama geçen yıl yüzde 55,7 olan AB pazarı payı bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 50,1’e gerilemiş ve bu ciddi bir alarm veriyor. AB pazarındaki gerilemede bu grup ülkelerdeki düşük seviyelerdeki büyüme, küresel krizin yavaş yavaş bu pazarda hissedilmesi ve Çin’e koyulan kotaların yıl başından bu yana kaldırılmış olması önemli nedenler. Rusya pazarında da dikkati çeken bir artış var. Afrika pazarı da ilginç artışlarla dikkatten kaçmıyor. Çin’e yapılan ihracat azalırken Hindistan’a ihracat artıyor. Örme, dokuma ve sentetik ürünleri ihracatı artarken ev tekstilinde gerileme söz konusu. Hammadde, işçilikler ve sosyal girdilerdeki ve enflasyondaki artışlar devam ediyor. İlk üç ay elbette tüm bir yıla ayna olamayacak. Zor şartlarda da olsa üretim ve ihracat devam ediyor. “Nereye kadar” sorusunun cevabını ise zaman verecek.
Üniversitelerin birikimine ihtiyaç var
28 yıllık bu serüvende gelinen noktada çok iyi sonuçlar yok. Çıkış, kurtuluş imkanları da sınırlı. 80’li, 90’lı yıllarda yatırım ve üretim sorun iken günümüzde rekabet ve satış en büyük sorun. Araştırmamı yaparken bir çok tekstil şirketi sahibi ve yöneticisi ile konuştum. Onları hayli bozuk morallerde görünce üzüldüm. Bir çoğu üretimini durdurmuş, bir çoğu hala direniyor ve günü kurtarma çabasında nafile bir yolda yürüdüğünü söylüyor. Hele bir iplik fabrikası sahibinin söyledikleri var ki durumu tüm açıklığı ile özetliyor. Bu sanayici “Biz bu işlere girerken çocuklarımıza miras olarak bir sanayi tesisi bırakacağımızı düşünerek mutluyduk, oysa şimdi çocuklarımıza miras olarak borç bırakıyoruz bu beni kahrediyor” dedi. Siyasi otorite bu seslere kulak vermeli. Bugün birçok fabrika çalışamamaktadır. Birçok fabrika ya Hindistan, Pakistan veya Mısır’a gitmişlerdir. İplik sanayinin yüzde 60’ı dokuma ve örme sanayinin yüzde 50’si çalışamaz durumdadır. Sanayici, ihracatçı değişen düzende yeni bir yapılanmaya girmeli, bankacılar daha ılımlı davranmalı ve üniversiteler tüm bilgi birikimlerini bu sektöre yöneltmeli. Yoksa bugün iç piyasasıyla ve ihracatıyla 45 milyar dolarlık bir ciroya sahip, 4 milyona yaklaşan çalışanına ekmek kapısı olan, 80 milyar dolarlık yatırım değerindeki bu sektörün daha da çıkmaza girecek.
İSMAİL GÜLLE
İTHALATÇI SEKTÖR DENİLMESİ AĞIRIMA GİDİYOR
Bir ihracatçı birliği başkanı olarak temsil ettiğim sektörün ithalatçı olarak görülmesi beni üzüyor. Sektörümüzde ihracat bir gerçek olduğu kadar ithalatta bir gerçektir ama yapılan tüm ithalatın sektörümüze mal edilmesi konusunda bir düzeltme yapmak zorundayım. İthalatı hazır giyim ve konfeksiyon sektörü ile birlikte mukayese etmekte fayda var. Tekstil ve konfeksiyon grubunun toplam ihracatı 23 milyar dolardır. İthalatı ise 9.8 milyar dolardır. Yapılan ithalatın yaklaşık 7.3 milyar doları hazır giyim ve konfeksiyon sektörü tarafından gerçekleştirildi. Bu rakamın içerisinde 1.6 milyar dolar tutarında nihai ürün dahi var. Temsil ettiğim sektör yapılan ithalat kalemlerinin tümünü üretecek bilgi, tecrübe ve kapasiteye sahipken böylesi yüksek ithalat darbesi ile karşı karşıya kalmış ve sıkıntı yaşar hale geldi.
Dövizin düşük değerlerde kalması bu hareketi tetiklemiştir. Bu nedenle sorun sadece tekstilde diye düşünmek yanlıştır. Hemen her sektör benzer sorunları yaşamaktadır.
Kaynaklar: TİM Sektörler İthalat İhracat Değerlendirme Raporları, İTKİB Arge ve Mevzuat Şubesi Dönemsel Performans Raporları, DTM ve TÜIK İstatistiki verileri.