Paris Moda Haftası`na bu üçüncü gidişi. Ülkemizi Osmanlı`dan esinlenerek, altı ayda hazırladığı kıyafetlerle temsil etti. Paris`ten dönüşte görüştüğümüz modacı Dilek Hanif`in kendine çok güvenen bir tavrı var. Röportajda doğulu kadının giyim tarzını sorduğumda başörtülüleri mi kast ediyorsunuz demesi Doğu`yu sadece başörtüsü olarak algıladığını gösterse de Hanif ülkemizi dışarıda hakkıyla temsil ediyor.
Paris`e bu üçüncü gidişiniz. İlk gidişinizden çok daha farklı heyecanlar yaşıyorsunuzdur mutlaka. Geçen senelere göre farklı olarak neler yaşadınız?
Birincisi, ben her seferinde konuya daha hakim oluyorum. İkincisi bizi izleyen yabancı kitle giderek fazlalaşıyor. Bize olan alaka daha fazla oluyor. Tanınırlığınız artıyor. Koleksiyonda daha dolu dolu bir koleksiyondu. Daha fazla keyifle çalıştım bu seneki elbiseleri.
Bu sene için hazırladığınız konsepti biraz anlatır mısınız?
Bu sene ben yine daha çok Dilek Hanif`in tarzı olan pastel renkleri tercih ettim. Gümüş, altın. Oksideydi bunların ikisi de. Onun haricinde ekru ve bej tonları. Sadece renk olarak da orkidenin göbeğinde olan çok tatlı bir renk vardır mor ve fuşya arası. Onun dışındakiler pastel tonlardı. Koleksiyonda bugüne kadar yaptığımdan daha farklı işlemeler yapıldı, farklı işleme teknikleri kullanıldı. Biraz daha zırhlardan yola çıkılarak feminen ama aynı zamanda güçlü görüntüler veren bir koleksiyon oldu. Bence diğerlerinden ayıran özelliği buydu. Malzemelerde ve kalıplardaki hafif vatkalar daha bir güçlü kadın imajı veriyordu.
Hazırladığınız kıyafetlerin üzerinde ne kadar çalıştınız?
Defilelere hazırlanış süreci genelde altı aya yakın oluyor. Bunun üç ayı fikrin oluşması, koleksiyonun ortaya çıkması, kumaş, renk ve malzemenin seçimine gidiyor. Son üç ayda da artık kumaşların kesimi, biçilip provalandığı ve malzemelerin ayaklandığı, elbiselerin havaya kalktığı dönem oluyor.
Siz kıyafetlerinizi tasarlarken nelerden esinlenirsiniz?
Bu işi yaparken yaratıcı olmak zorundasınız. Zaten bu Tanrı`nın size verdiği bir yetenek. Sizin mesleğiniz de böyle değil mi? Kabiliyeti olmayan birini zorla nasıl gazeteci yaparsınız? Bu işte bunun gibi bir şey. Sizin yaratıcı gücünüz, bir tarzınız ve stiliniz olması lazım. Ben bir şeyi yaratmak için zorlanmıyorum. Çıkış noktamı bulduktan sonra asil ve soylu kadına yakışanı dikmeye çalışıyorum. Bir de kadınım ben sonuçta. Elimdeki doneleri alıyorum. Diyorum ki Osmanlı döneminde neler kullanılmış, o kullanılanları bugünün soylu ve asil kadını için nasıl uyarlayabilirim. O zaman bunları hiç zorlanmadan yapmaya başlıyorum.
DOĞULU KADIN ARTIK SADE GİYİNİYOR
Asillik dediniz. Modayı Doğu ve Batı olarak ayırmak ne kadar mümkün bilmiyorum ama. Doğu kadını kıyafet açısından daha asil sanki.
Moda Doğu ve Batı olarak ayrılamaz. Giyim şekillere ayrılabilir ancak. Herkesin giyim tercihi ayrıdır. Doğu`daki kadının giyim tercihiyle, batıdakinin tercihi farklıdır.
O zaman şöyle sorayım. Doğulu ve Batılı kadını kıyafet seçimleri açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz orada Doğulu kadın derken neyi kast ediyorsunuz. Kapalı kadını mı yani?
Hayır. Doğu deyince akla sadece kapalı kadın mı geliyor? Batı ile Doğu`nun kıyaslanmasını kastediyorum.
Aslında Doğu`yla Batı arasında benim gördüğüm bir şey var. Ki Doğu bu konuda kendini gittikçe geliştiriyor. Doğulu kadın daha egzaje ve gösterişi seven tarzda giyinmeyi seviyordu. Benim bugüne dek genel olarak gözlemlediğim bu. Arap ülkelerinde çekilen filmleri izlediğim zaman aşırı makyaj, aşırı saç tercihleri, aşırı kıyafetler. Batıda bu zaman içerisinde sadeleşmiş. Ama şimdi Doğulu kadın da tercihini sadelikten yana kullanmaya başladı.
Tasarımlarınızda Osmanlı esintilerini de sıklıkla görüyoruz. Osmanlı`yı kumaşa yansıtma nedeniniz nedir?
Ben özellikle yurtdışında yaptığım tüm koleksiyonlarda çıkış noktamı Osmanlı olarak belirliyorum. Çünkü düşünüyorum ki orada zaten dünyanın en önemli markalarıyla aynı podyuma çıkıyorsunuz. Onlarla karşılaştırılıyorsunuz. Belirli bir yere gelmek ve marka yaratmak için orijinal ve farklı bir şey yapmanız gerekiyor. İnsanlar zaten oradaki tuvaletin en iyisini kendileri yapıyor. Marka olabilmek için biraz daha farklı bir söyleminiz olması gerektiğini düşünüyorum. Dilek Hanif markası bugüne kadar hep kendi kültüründen gelen farklı bir tarzla çalıştı. Onun için her zaman Osmanlı`dan yola çıkıyorum, günümüze uyarlıyorum. Bunun içinde tabi daha farklı yorumlar var.
YABANCI TASARIMCILAR DA OSMANLI`DAN ETKİLENİYOR
Osmanlı tabi kıyafetlerin renginde, deseninde zenginlik sunuyor.
Zaten dünyada modaya global bir bakış var. Bütün moda tasarımcıları farklı kültürlerden etkilenerek koleksiyonlar hazırlıyorlar. Zaman zaman yabancı tasarımcılar Osmanlı`dan etkileniyorlar. Ya desenlerimizden, ya kulplarımızdan kaftanlarımızdan esinleniyorlar ve bizden olan işlere yer veriyorlar. Birincisi Osmanlı kültür olarak o kadar geniş topraklardan gelen bir kültür ki, içerisinde bir sürü farklılık taşıyor. Osmanlı bu anlamda muazzam bir hazine. Bunun için ondan bir şey koymak bana keyif veriyor. Bir de her şeyin ötesinde bu benim kültürüm. Diğerleri bunu bizden alıyorlar. Hâlbuki ben kendi kültürümden bir şeyi, Türk tasarımcı olarak Paris Moda Haftası`nda üstelik koymanın ve bunu işlemenin doğru olduğunu düşünüyorum.
Paris`te Doğu kültürünü modernize eden modacı olarak anılıyorsunuz. Sizce neden böyle bir tanımlama var, Doğu kültürü modernize edilmeye muhtaç mı?
Hayır hayır hiç değil. Ama dünya değişiyor, moda değişiyor, insanların giyindiği kıyafetler değişiyor. Aslında Doğu`nun yıllar önce giyindiği kıyafetlerin günümüzde giyilebilir hale getirilmesi benim yaptığım. Doğu kültüründen günümüze gelmiş ama günümüzde giyilebilir hale gelmesi lazım. Bugünkü kadının ihtiyaçlarına ve yaşamın kullanımına açık olması lazım.
ÜLKE OLARAK İYİ GİYİNİYORUZ
Paris`e dünyanın birçok yerinde moda tasarımcıları geliyor. Onlar ülkemizin giyim tarzına dair neler söylüyorlar?
Oturup da kimseyle giyim tarzımızı konuşma ihtiyacı duymuyorum. Ayrıca ne diyebilirler ki biz ülke olarak iyi giyiniyoruz. Bugün bizim Avrupalıdan farkımız yok. Değişik bir bakış açıları olduğunu zannetmiyorum. Bugüne kadar Türkiye`yi Avrupa`da temsil etmiş moda tasarımcıları arkadaşlarımız vardı. Ama ben Osmanlı`yı direk buradan yapıp götürdüğüm için onlara buradan bir mesaj verebiliyorum diye düşünüyorum. Ama diğerleri Avrupa`da okumuş ve elbiseleri oradaki atölyelerde diktikleri için onları kendileri gibi görmüşler. Ama ilk defa bir Türk olarak ben oraya gittim. Bundan çok etkilendiler. `İnanmıyorum, siz gerçekten bunları Türkiye`de giyiniyor musunuz?` dediler. Özellikle ilk gittiğimde işçiliğimize çok şaşırmışlardı. Ama artık alıştılar.
Türkiye`yi yurtdışında temsil eden sayılı isimlerdensiniz. Bu size mutlaka sorumluluklar yüklüyordur. Bazen yapamayacağım dediğiniz anlar oluyor mu?
Bazen bir elbiseyi kafamda tasarlıyorum. Ama uygulamaya geldiği zaman o kafamda hayal ettiğim şeyi bir türlü tutturamıyorum. Bazen günlerce o mankenin üzerinde bırakırım istediğim hale gelene kadar. Dışarıdayken, gece geç saatte bir anda aklıma gelir. Tamam, buldum derim. Buna bu işi yapmam lazım deyip kaldığım yerden devam ederim.
Moda dediğiniz şey kocaman bir sanayi
Moda kavramı üzerine senelerdir konuşulan, herkesin söyleyecek lafı olan bir konu. Size göre moda nedir? Aslında varolması gereken bir olgu mu yoksa sürü psikolojisinden öteye gidemeyenlerin uydurmaları mı?
Aslında ben öyle düşünmüyorum. Yaşantımızda modanın önemli bir yeri olduğu kanaatindeyim. Ama ben modayı takip etmek hayatınız için önemli demek istemiyorum yanlış anlaşılmasın. Aslında moda dediğinizde ben burada kocaman bir sektör görüyorum. Bu bir dünya. Teknolojinin ilerlediği bir dünya bunun bu hale gelmiş olması çok normal. Moda da olması gerektiği gibi kendisini geliştiriyor. Önemli olan bunu takip eden insanların bilinçlenmesi. Biz bu sene kadınlar bunu giyinsin, şu renk moda diyoruz. Ama bunu sürü psikolojisi olarak görmeyelim de hayatı renklendiren bir şey. Herkesin hayatına bir şey katar.
Haute Couture yani kişiye özgü çalışma aynı zamanda beraberinde büyük zorluklar da getiriyordur mutlaka.
Bugüne kadar büyük bir zorluk yaşamadım. Mutlaka çoğu insanın bir beğenme noktası vardır. Zaten bana geliyorsa benim tarzımı sevmiştir ve gelmiştir. Tarz olarak beni benimsiyorsa neleri beğendiğini anlatır, ben ona fikir veririm ve ortaklaşa bir çalışma başlar sonra. Provalı yaptığımız için çalışmayı olmazsa gerekli değişiklikleri yaparız.
Kıyafeti iyi diktiniz ama kişi onu taşıyamadı. Müdahale eder misiniz bu duruma?
Kesinlikle. Bir kere hayatımda şöyle bir gerçek var. Beğenmediğim ve içime sinmeyen hiçbir kıyafeti müşterime giydirmem. Çünkü her şeyden önce o elbise benim adımı taşıyor. O bana ait. O kişi alıp o elbiseyi gidecek, belki de kendi memnun. Ama bence üzerine yakışmamışsa sonuçta o giydiği zaman bunu Dilek Hanif yapmış diyecekler. Onun için de provalar sırasında bir şeyler yanlış gitmişse, hayır bu olmadı deyip yeniden yaptığım, provada çok ilerlemiş bir elbiseyi söküp yeniden yaptığım çok olmuştur.
Sizin kıyafetlerinizi en iyi hangi mankenler taşıyor?
En son Cansu Dere ile çalıştık. Ece Sükan çok beğendiğim ve kıyafeti iyi taşıyan biri. Çağla Şikel, Ahu Yağtu, Tuğçe Kazaz, Tülin Şahin. Şimdi burada isim verirken unuturum diye çok korkuyorum. Bunlar ilk aklıma gelen isimler.
Biraz bu senenin kıyafetlerinden bahsedelim…
Bu sene kıyafetlerde çiçekli desenlerin dışında metalik ve parlak renkler ağırlıkta. Son derece kabarık etekler ve elbiseler var. İki sezon da renkli bir sezon özellikle günlük koleksiyonlarda.