Türk deri sektörünün dışarıya açılması ve ihracatta önemli bir sektör haline gelmesi Doğu Bloku’nun çözülmeye başladığı tarihlere dayanıyor. Özellikle hızla lüks tüketime yönelen Ruslara, Türk üreticilerin çabuk cevap vermesi; Türkiye’de ikinci dili İngilizce değil de Rusça olan bir sektör ortaya çıkardı. Deri sektörü Rusya’ya yöneldikçe kazandı. Kazandıkça Rusya’ya daha da yöneldi.
Ama son yıllarda her yerde ve her üründe olduğu gibi Rusya pazarında ve deri sektöründe de köklü dönüşüm yaşanıyor. Alışveriş alışkanlıkları değişiyor, pazarda diş bileyen rakipler artıyor ve tabii ki Çin. 2004 Türk deri sektörü açısından çok durağan geçti. Neredeyse çok büyük kısmı ihracat ağırlıklı çalışan sektör ancak yüzde 2 artış sergileyebildi ihracatta. Bunun sebebi Rusya pazarına yapılan ihracattaki yüzde 40’lara varan düşüşlerdi. Sektör şimdi daralmadan çıkışın yollarını arıyor.
Ancak uzun süredir Rusya’ya yönelen sektörün ürün yelpazesi daha çok deri ve kürkten giyim eşyalarına sıkışmış durumda. Dünyada deri sektörü ticaretinin sadece yüzde 10,7 ile en küçük payını giyim eşyaları oluştururken Türkiye’de en büyük pay giyim eşyalarının. Hem de yüzde 60,1’lik oran ile. İşte bu da bir ‘Herkes gider Mersin’e, Türkiye gider tersine’ cinsinden bir durum. Dünya ticaretinde ise en büyük payı ayakkabılar alıyor. Dünyadaki deri mamulü ticaretinin yarısından fazlasını ayakkabı ticareti oluştururken Türkiye’de sadece dörtte birini oluşturuyor. Bu dengesizliğe son örnek ise saraciye ihracatı. Saraciyenin Türkiye deri ihracatındaki payı yüzde 9,6 iken, dünya ticaretindeki payı yüzde 17,9.
/FONT> |
İhracatta tek artış saraciyede
Derinin dört ürün grubundan deriler ve postların ihracatı zaten biraz ülkelerin hayvancılık sektörlerine dayanıyor. Bu yüzden bu ürün grubu ticarette bir çıkış yolu olarak pek parlak bir fikir değil. Ancak Türkiye’nin giyim eşyası üretiminden biraz daha saraciye ve ayakkabı ihracatına ağırlık vermesi tavsiye edilebilir. Zira dünyada deri ve kürkten giyim eşyası tüketimi ağırlıklı olarak Türkiye’den kuzey paralellerde kalan ülkelerde olsa da, ayakkabı ve saraciye tüketimi dünyanın her yerinde sürüyor. Yani ticarette herhangi bir ülkeye ve bölgeye bağımlı kalmıyorsunuz. İklim değişiklikleri kolay kolay etkilemiyor sizi. Hele ki saraciyede… Güney Afrika’dan Finlandiya’ya kadar herkes kemer, çanta veya cüzdan kullanıyor. 2005 yılının ilk üç ayı ihracat rakamlarına baktığımızda da saraciye sektörü dikkatleri çekiyor. Derinin tüm alt dallarında ihracat gerilerken saraciye ihracatının yüzde 24 arttığı görülüyor.
İtalyanlar Çin’den dönüyor
Dış pazarlarda bu başarıları kovalayan sektörün iç pazarda en büyük sorunu ucuz Çin malları. Çin mallarına karşı Dış Ticaret Müsteşarlığı İthalat Genel Müdürlüğü’nün 2004 yılının başında uygulamaya koyduğu gözetim sayesinde saraciyeciler 2004’te biraz daha rahat nefes alabildiler. Ama dış pazarlarda mücadele kalkansız bir şekilde sürüyor. Türkiye’nin avantajı tabii ki Avrupa’ya yakınlığı. Sektörün önde gelen firmalarının bir araya gelerek 2003 yılında kurdukları Saraciye Sanayicileri Derneği’nin (SSD) Genel Sekreteri Zeki Mar; geçtiğimiz yıllarda Çin’in cazibesine kapılıp alımları Uzakdoğu’ya kaydıran İtalyan firmalarının son aylarda tekrar kendileriyle flört etmeye başladığını söylüyor.
Türkiye saraciye sanayinin en büyük alıcıları sırasıyla Rusya, Almanya, ABD, İngiltere, Bulgaristan ve Macaristan. Ancak saraciyede Rusya’ya ihracatın diğer ürünlere göre düşük paya sahip olduğunu görüyoruz. Dünyadaki en büyük pazarlar ise şüphesiz AB ülkeleri ve ABD. Gelişmiş ülkelerde daha çok tüketilen saraciye eşyaları, diğer deri ürünlerine göre fazla katma değere sahip. Çin de tabii ki önemli tüketici, ancak bu tüketimin neredeyse büyük kısmını kendisi karşılıyor. Ortadoğu ülkeleri de son zamanlarda dikkat çekiyor. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır.
Sektördeki üretici sayısının çokluğuna rağmen sermaye azlığından dolayı marka olabilmiş kuruluş sayısı maalesef yok denecek kadar az. Büyük kısmı Avrupa’daki firmalara üretim yapıyorlar. Ancak sektörde çok köklü olan ve özellikle son yıllarda büyük ihracat rakamlarına ulaşan üreticiler de var. En büyük ve en çok duyulan üretici Matraş. Neredeyse sadece saraciye üretimi yapan şirketin sahibi Hakkı Matraş aynı zamanda SSD’nin de başkanı. Diğer önemli bir üretici de derinin hemen her alanında üretim yapan Türkiye’nin en büyük deri firması olarak bilinen Desa.
Sektörde gizli yıldızlar var
Üst sıralarda çok köklü bir şirket var: Petek 1855. 1855 yılında kurulmuş ve şu anda dördüncü kuşak tarafından yönetiliyor olan şirket özellikle Rusya pazarında saraciye konusunda lider. Sadece yedi sene önce İzmir’de kurulan Baltalı ise bugün Ege’nin en büyük ikinci deri ihracatçısı. Uyar Saraciye ise sadece bavul ve valiz konusunda uzmanlaşmış bir şirket. Emre Saraciye, dünyaca ünlü hazır giyim markası Pierre Cardin’in deri aksesuvarlarını üretiyor. Sektörün iç pazarda çok bilinen bir diğer markası da Tergan. Ama firma İngiltere’ye de ciddi miktarda ihracat yapıyor.
İhracatta iddiası olmayan ama iç pazarda sessiz sedasız ilerleyen şirketler var. Bunlara Hakan Çanta, Gön Deri ve Kaya Saraciye’yi örnek gösterebiliriz. Hakan Çanta’nın Türkiye’nin en büyük okul çantası üreticisi olduğunu ve sırf bu işten yılda 20 milyon dolar ciro yaptığını kaç kişi biliyor acaba? Sektörde böyle tek ürünlere yoğunlaşmış birçok üretici var. Biri de Palaska Deri. Şirket Türkiye’nin en büyük kemer üreticisi olmuş durumda. Trexta isimli firma ise cep telefonu devi Nokia’ya orijinal telefon kılıfları üretiyor.
Saraciyecilerden 20 bin kişiye istihdam
Saraciye sektörü Türkiye’de çok eski bir sektör. Aslında bundan 5-10 sene önce böyle bir sektörden söz etmek pek de doğru olmazdı. Zira daha çok ufak atölyelerden oluşan bir zanaat sınıfıydı. Türkiye’de ticaret odalarına kayıtlı 750, İstanbul Umum Saraçlar Derneği’ne kayıtlı 3 bin 180 saraciye üreticisi var. Saraciye alanındaki irili ufaklı kuruluşlarda 20 bin kişi istihdam ediliyor. Türkiye’nin 2004 yılındaki saraciye ihracatı resmi kayıtlara göre 97.5 milyon dolar, ancak bu rakamın özel faturalı işlemler, bavul ticareti ve turist satışlarıyla 260 milyon dolara vardığı tahmin ediliyor. Türkiye saraciye sanayinin dünya pazarlarındaki rakiplerini iki grupta sınıflandırabiliriz. Kaliteli ürünlerde İtalya ve İspanya; orta ve düşük kalite ürünlerde ise Çin, Brezilya, Güney Kore ve Hindistan.
Nokia’nın kılıflarını üretiyor
Atilla Kutbay adındaki Türk girişimci tarafından 1990 yılında ABD’de kurulan Trexta, elektronik cihazların cazibesini artırmak için daha çok deri ve plastiğin karışımından oluşan taşıma ürünleri üretiyor. Başlarda Türkiye’de fason üretim yaptıran Kutbay, 1996’da Nokia ile anlaşınca Türkiye’de kendi tesislerinde üretime başladı.
Ağırlıklı olarak cep telefonlarına kılıf üreten Trexta, halen Nokia’ya çalışmakla birlikte Sony Ericsson, PalmOne, Siemens ve Samsung gibi dünyanın en önemli firmalarına da çalışmış. Şirket kendisini sadece bir üretici olarak değil, çözüm ortağı olarak görüyor. Zira ürünlerine katma değer sağlamak isteyen firmalar Trexta’ya sadece ürün değil fikir almak için de geliyorlar.
Çin’e fabrika kuracak
Fikir geliştirme aşamasından dünyanın dört bir köşesindeki telefon satıcılarına kılıfların ulaştırılmasına kadar bütün süreçleri Trexta yönetiyor. Yani Trexta fason üretim yapmıyor, tasarımı da dahil her şeyi kendisi gerçekleştiriyor. Merkezi İstanbul’da bulunan şirketin İsveç, Hong Kong ve ABD’de birer temsilciliği bulunuyor. Çerkezköy’de ve Hadımköy’deki fabrikalarında üretim yapan Trexta’nın yakında Çin’de de bir fabrikası açılıyor.
100 tanesi beyaz yakalı olmak üzere 800 çalışanı olan şirket 2004 yılında 18,5 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi. Şirketin geçen yılki cirosu da 20 milyon dolara kadar ulaştı.
Sanatta Çin istilası
Tekstil, oyuncak, elektronik derken Çin malları Türkiye’de sanat eserleri piyasasını istila etmeye başladı. Bugün İstanbul’da girdiğiniz resim galerilerinin çoğunda Çin malı tablolarla karşılaşabiliyorsunuz. Paris veya Madrid manzaralı tabloların Çin malı olması ihtimali hiç aklınıza gelmiyor resimlere bakarken. Ama resimlerin menşeini sorunca aslında bu tabloların o ülkeleri hayatlarında hiç görmeyen insanların elinden çıktığını öğreniyorsunuz. Peki sanat eserleri nasıl seri üretiliyor. Resimler önce tuallerin üzerine baskı yoluyla işleniyor. Daha sonra bu tuallerin üzerinden ‘sanat işçileri’ fırçalarıyla geçiyorlar. Böylelikle seri bir şekilde gerçeğini neredeyse aratmayacak tablolar ortaya çıkıyor. Peki bu tablolar Türkiye’ye nasıl giriyor? Çin malı tablolar Türkiye’ye daha çok büyük oteller sayesinde giriyor. Bir turizm şirketi açacağı 100 odalık bir otel için en az 200 tane tablo alıyor. Turizmciler bu işin ucuz yolunu bulmuşlar, bunları Çin’den tedarik ediyorlar. Örneğin çok da sanat değeri olmayan, Türkiye veya Avrupa menşeli bir tabloyu ortalama 600 YTL’ye alabiliyorken muadili (!) Çin malı bir tabloya 200 YTL’ye sahip olabiliyorsunuz.
Elinin hamuruyla 12 milyon dolar ihracat yaptı
Baltalı Deri İzmir’de kurulu yedi yıllık bir şirket. Baltalıyı önemli yapan ise kurucusunun bir kadın olması. Erkek egemen deri sektöründe yedi yılda sıfırdan 12 milyon dolar ihracata ulaşan bir şirket… Kurucusu Funda Baltalı Robert Kolej ve Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş. Hiçbir zaman avukatlık yapmayan Funda hanım, 2.5 sene bankacılık yapmış. Daha sonra evlilik ve hamilelik iş hayatına ara vermesine sebep olmuş.
Eşi Eşref bey (bugün BATIÇİM Batı Anadolu Çimento’nun Yönetim Kurulu üyesi), çocukları 3 yaşına gelince Funda hanımı, bir iş kurması için teşvik eder. Kurutulmuş domates için çalışmalara başlayan Funda hanım, arsası olmadığı için bu projesinden vazgeçer ve deri sektörüyle uğraşan bir dostunun yönlendirmesiyle saraciye sektörüne girer. Lazım olan iki dikiş makinesini İstanbul’da bir firmadan tedarik eden Funda hanım, yarma makinesi için de makinenin üretimini yapan Fortuna firmasının Almanya’daki fabrikasına gider. Hem de kucağında üç yaşındaki çocuğu ile.
Baltalı’nın hikâyesi
Makinelerini alınca sıra müşteri aramaya gelir. Almanya’da bir fuara giden Baltalı, fuarda gördüğü herkese ‘yedi çalışanı olduğunu, çok güzel çantalar yaptığını’ anlatır. Bu yolla bir müşteri bulur ve daha sonra müşteriler müşterileri getirir. Baltalı’nın hikâyesi kısaca bu.
Baltalı Deri ağırlıklı olarak çanta, evrak çantası ve cüzdan üretiyor. Yıllık 12 milyon dolarlık üretimin hepsini ihraç ediyor. Baltalı’nın şu anda tek müşterisi İngiliz butikleri. Israr etmemize rağmen Funda hanım çalıştıkları firmaların isimlerini söylemiyor ve şöyle bir ipucu veriyor sadece.
“Londra’da bulunan lüks butiklere bakın, oralarda en pahalı ne varsa onu biz üretiyoruz ve ihraç ediyoruz!” Baltalı’nın 50’si fasonda olmak üzere 200’den fazla çalışanı var. Funda Baltalı, herkesin kaçtığı esnada sektöre girdiğinde birçok kişinin neredeyse alay konusu olmuş ama geçen yıllar onu haklı çıkarmış.