Hızla daralarak, nar, mısır, buğday tarlalarına dönen pamuk ekim alanları, yüksek prim beklentisi, yeni Tarım Yasası’na yerleştirilen ‘fark ödeme sistemi’ ve suni elyaftan pamuğa dönüş nedeniyle sekiz yıl aradan sonra artmaya başladı.
Türkiye’de uygulanan sağlıksız tarım politikaları, geçimini tarımdan sağlayan ve ülke nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan üreticilerin yoksullaşmasına, ülke gelirlerinin azalmasına, stratejik tarım ürünlerinde dışa bağımlılığa neden oluyor.
Büyütmek için tıklayınız |
Prim fiyatı açıklamayı tarıma destek sayan sağlıksız uygulamaya, ABD ve AB gibi küresel güçlerin, ‘sağlıklı ve destekli tarım politikaları’ da eklenince bu kez yalnız çiftçi değil sanayici de, işçi de, ülke de darbe alıyor. En büyük yedinci pamuk üreticisi Türkiye, 1998 yılında Ege, Güneydoğu Anadolu, Çukurova ve Antalya yöresinde toplam 757 bin hektar alanda ekim yaparken, dünya ekim alanlarının yüzde 11 artış gösterdiği 2005 yılında bu rakam 533.4 bin hektara kadar geriledi.
Ekim alanı azaldı, verim düştü
Büyütmek için tıklayınız |
Türk çiftçisinin en büyük sıknıtısı ise girdilerin yüksekliği. Söke Ziraat Odası Başkanı Mustafa Karababa, 2002 yılında 1300 YTL’ye mazotu, 200 bin liraya gübreyi aldıklarını belirterek şunları söyledi: “Bugün mazot 2 bin 400 YTL. Gübre fiyatı çeşitlerine göre değişmekle birlikte 450-500 bin liraya çıktı. Üç sene önce 200 bin liraydı. Buna rağmen bugün sattığımız pamuk 2002 yılının altında fiyatla satılıyor. Nasıl ayakta duracağız. Yeni Tarım Kanunu bizi korumayacaksa çıkmasın.”
Türkiye’de, çiftçiye hükümet tarafından belirlenen sabit bir tutar üzerinden destek verirken, ABD’de iç ve dış desteklerle üreticinin zararı engelleniyor. Türkiye’de pamuk üretimine ilk kez 1993 yılında prim verildiğini belirten Karababa, bunun da kilogram başına 3 bin lira olduğunu söyledi. Geçen yıl kilogram başına 320 bin lira (32 YKr/22 cent) olarak saptanan rakamın bir yıl sonra çiftçiye aktarıldığını belirten Karababa, paranın ekim dönemi başlamadan verilmesi gerektiğini ifade etti. Karababa, 2001-2002 sezonunda ABD’de pamuk üretimine verilen toplam doğrudan desteğin 2.3 milyar dolar, Çin’de 1.2 milyar dolar, Yunanistan ve İspanya’da ise 700 milyon dolar olduğuna dikkat çekti.
Ege Çiftçiler Birliği Başkanı Hulusi Tanman da şunları aktardı: “Türkiye makroekonomik sorunları nedeniyle ve aynı zamanda vergi toplayamadığından akaryakıttaki gibi dolaylı vergilere ağırlık veriyor. Bu da bizim girdilerimize son derece olumsuz yansıyor. Madem pamuğumu dünya fiyatlarından satıyorum ve satmak zorundayım o zaman rekabet edebilmem için girdilerimi de dünya fiyatından almam lazım. Çiftçinin en büyük sıkıntısı dünyadaki üreticilerle rekabet edebilme gücünün olmamasıdır. Gübre fabrikalarının bir karteli var. Bunu kıramıyorsunuz.”
Birçok rakip ülkenin artık transgenik, yani genleriyle oynanmış pamuk ürettiğini anlatan Tanman, bunlardan birinin RR pamuk diğerinin de BT pamuk olarak tanımlandığını söyledi. Hulusi Tanman’ın verdiği bilgiye göre, RR pamuğun özelliği, tarlada yabancı otlar ilaçlandığında söz konusu pamuğun ürünü bu ilaçtan etkilenmiyor ama yabancı otlar kendiliğinden kuruyor. Dolayısıyla sizin çapa yapma maliyetiniz ortadan kalkıyor. BT pamukta ise genlerle öyle oynanıyor ki zararlı pamuğa geldiği zaman pamuk kendi mücadelesini yapıyor. Dolayasıyla ilaç kullanılmıyor.
Maliyete göre hedef fiyat
Yeni Tarım Kanunu içine ilk kez, ‘Fark Ödeme Sistemi’ diye bir madde konulduğunu hatırlatan Tanman, sistemin doğru çalıştırılması durumunda üreticiye fayda sağalayacağını belirterek şu değerlendirmede bulundu:
“Bu sistem prim sistemi değil. Bunda bir hedef fiyat tespit ediliyor. Bu tespit edilirken maliyetler dikkate alınıp onun üzerine bir kar marjı konuluyor. Ve size bir rakam veriyor. Bir de dünya fiyatlarına bakıyor. Dünya fiyatları ile bunun arasındaki farkı size bu sistemin gereği olarak ödüyor. Dolayısıyla devlet bir noktada bizimle beraber elini taşın altına koymuş oluyor. Umuyorum ki 2007’den itibaren bu kanunun yönetmelikleri de çıktıktan sonra uygulanması gündeme geli ve önemli miktarda sorunu ortadan kaldırır. Dünya fiyatlarıyla benim aramda yukarı doğru fark olursa devlet ödeme yapacak. Eşit olursa hiç para ödenmeyecek. O zaman bunu dışında sübvansiyon söz konusu olmayacak.”
Ege’de pamuk, Adana’da mısır
Türkiye, öncelikle bir tarım politikası geliştirmesi gerektiğini belirten Hulusi Tanman, izlenmesi gereken yola ilişkin ise şu önerilerde bulundu: “Türkiye tarımda nerede, ne zaman, ne kadar ve ihtiyaca göre ne yetiştirilmeli bunu bilmiyor. İnsanlar bu sene ne para ediyorsa seneye onu ekiyor. Mustafakemal-paşa’da vatandaş soğan ekti, gelecek sene soğan tarlada çürüdü. Türkiye şunu yapmalı: Ege Bölgesi’nde en iyi ne yetişir? İncir, pamuk, üzüm. Ege pamuğu koton dediğimiz uzun elyafın bir altı. Yani Mısır’ın Gizza ve ABD’nin Akala pamuğunun bir parça altı dünyada sadece Ege Bölgesi’nde yetişir. Demek ki Ege Bölgesi’nde pamuk üretimini teşvik edeceksin. Adana da çok güzel mısır olur. Ben 1000 kilo mısır alırsam. Adanalı 1500 kilo alır. Güneydoğu’da pamuk olur. GAP’ın daha beşte birini kullanamıyoruz. İşin kötüsü sulanan yerlerde de çoraklaşma başladı. GAP’ı dağdaki insan ovaya insin, üretici olsun diye yaptık. Şimdi ovadaki insan dağa çıkmaya başladı. Aç tavuk ambar deler derler. Türkiye’nin böyle bir harita oluşturması lazım.
ABD ve AB’de pamuk nasıl destekleniyor?
Sabahattin Gazanfer
Tariş Pamuk Birliği Genel Müdürü. Uluslararası Pamuk İstişare Kurulu Türkiye Temsilcisi
ABD ve AB’de prim esnek olur. Bir hedef fiyat (üreticinin eline geçmesi hedeflenen fiyat) saptanır. Piyasada oluşan fiyat hedef fiyata yaklaştıkça üreticiye verilen prim azalır. Hedef fiyatı geçerse prim ödemesi yapılmaz. AB’de ‘çırçırcı yardımı’ diye bir destek vardır. Ürünün kütlü alım fiyatı üreticiye çırçırcı tarafından ödenir. Çırçırcı, AB’nin öngördüğü fiyatı üreticiye verdiğini belgelerle kanıtladığı takdirde o yardımı alır. Çünkü üreticiye verdiği fiyat dünya fiyatlarının üzerindedir. O ürünün dünya fiyatlarında satılabilmesi için aradaki farkın ödenmesi gerekir. Bu fark için Brüksel’de konuyla ilgili komite iki haftada bir toplanır.
Rehin sistemi
ABD’de de prim sistemi sabit değil. Onlarda rehin sistemi (lisanslı depoculuk da denebilir) diye bir model var. Finansman açısından güçlü olmayan üretici bu programa katıldığı takdirde ürünü rehin kuruluşuna bırakır. Buradan da yine yasayla belirlenen parasal ödemeye hak kazanmış olur. Yani bir nevi kredi kullanır. Bıraktığı ürün balya bazında tanımlanır. Söz konusu balyaya ilişkin sicil kartı oluşturulur. ABD’de üretilen her balya pamuğun böyle bir nüfus kâğıdı oluşur. Karşılığında üretici elyaf pamuk için librede (bir libre 450 gram) 52 cent para almış olur. Bu, yasayla belirlenir. Sattığında 52’yle kredi almış 56’ya satılmışsa alıcı kişiye 52 cent’lik ürünün ‘nüfus kâğıtları’ verilir.
O da aradaki farkı üreticiye verir. 52 cent’i de kredi kooperatifine yatırır. 52 cent’in altında satış olmaz.
ABD’de bir başka teşvik sistemi şöyle: Amerika dünya pamuk borsasının kalbi Liverpool teslim fiyatlarını alıyor. Bunların içinde en düşük teklife bakıyor. ABD’nin teslim fiyatı bu en düşük fiyatın üzerinde kalıyorsa aradaki farkı devlet ihracat desteği olarak ödüyor. Navlun farkını da veriyor. ABD, piyasayı belirliyor.
5 milyon ton pamuk üretimi yapıyor ama kendi tekstil sektörünün ihtiyacı 1.3 milyon ton civarında.